- Back to Home »
- HOŞ GELDİNİZ (HAYAT MÜZİK İLE BAĞLANTILI MIDIR ? NEREDEN GELMİŞ BU MÜZİK KAVRAMI ?
Posted by : Unknown
19 Ağustos 2013 Pazartesi
MUTLU YAŞAYIN
MÜZİKSİZ KALMAYIN !
Ve ve zaman saatleri kovaladığında elde kalacak tek
şey dostlar olacaktır ya da dostlarla geçirilecek hoş zamanlar. Bu sebeple
gezmekte olduğunuz siteyi hayata geçiriyorum.Farklı eğlenceli,delidolu ,video
istek şarkı yollayabileceğiniz ve hiç düşünmediğiniz bilgileri de içeren tadı
damağınızda bir site hayal edin ve bunu tüm hayal gücünüzü kullanarak
elektronik bir ortama taşıyın.Elektronik ortamda ressamlık yapmak ya da yel
değirmenlerine delice meydan okumak diyebiliriz.Ram çekirdeği ile çiğdem
çekirdeğini birleştirerek oluşturulan Online bir ortam burası…
HOŞGELDİN
Bazı zamanlar insanoğlu çok çekilmez bir hal alıyor
bunu yaşamımızın her alanında yaşıyoruz.Fakat bu insanoğlunun çok ilginç bir
müziği keşif hikayesinin de olduğunu söylemeden geçemeyeceğim İlk bölümde bu
konuda size bilgiler aktarırken devamında bu çok söz edilen yeni nesil
gençlerin ağızlarda sakız ettiği ‘’
rock’n roll ‘ sözcüğünün kökenine inip nasıl bu günlere geldiğini
inceleyeceğiz.İşte insanoğlunun çekilmez ,anlam verilmez hareketlerinden kaçmak
için online sığnağa tekrar hoş geldiniz
deyip sözü tarihin tozlu sayfalarına bırakıyorum :)
MÜZİK VE İNSANOĞLU
Müzik M.Ö dönemlerde başlayan taşı taşa vurarak
ortaya çıkıp gelişmelerle dünyayı saran
melodi fırtınasıdır. Tarih öncesi devirlerde kuşların ötüşünden,suların
şırıltısından ,yağmurun sesinden, rüzgarın ve kıyıya vuran dalgaların uğultusundan esinlenen insanlar ,içi boş bir
kütüğe deri geçirip vurarak ,hayvan bağırsaklarından yapılan ipleri çekerek (
gitar tel fiyatları biraz daha artarsa bizde bu yönteme geçebiliriz :) ) boynuz
,kemik ya da odundan boruları üfleyerek doğadaki sesleri taklit etmeye
başladılar.Başlangıçta işaret vermek amacıyla kullandıkları bu sesleri
sonraları hoşlarına gidecek biçimde düzenleyerek kendi ilkel müziklerini yarattılar.Günümüze
ulaşabilen en eski müzik yazmaları Hindistan’da 3.000 yıl öncesinden kalma ‘’
veda ‘’ tapınma ilahileridir.Müzik ile ilgili kuramları geliştiren Eski
yunanlardı.Müzik ve dansın insan yaşamında önemli yer tuttuğu eski yunandaki
şairlerin konuya nasıl ilgi duyduklarını lir enstrümanı eşliğinde okudukları
destanlardan anlayabilir.Müzik kelimesinin atası da yunan kökenlidir ‘’
Musiki-musika- muzika –müzik ‘’ şeklinde evrim geçirmiştir.İ.Ö 6. yüzyılda akustiğin
temelini kuran pisagor ( pyhthagoras ) müziği matematiksel çözümleyerek ,bir
telin yüksekliği ile telin uzunluğu arasındaki ilişkiyi saptayarak müziğin
dönüm noktasını bulmuş oldu.
pyhthagoras + akustic
HOBO’LAR VE ROCK’N ROLL’UN DOĞUŞU
Rock’n roll müziği anlatmadan önce sanırım önce bir
blues müziğin hikayesini bilmek gerekir.Afrika kökenli bir müzik türü olan
blues doğum tarihini 1619 olarak tozlu sayfalara geçirmiştir.Bu tarih İlk
zencilerin köle olarak ABD topraklarına ayak bastığı yıl olmuştur.Çalışmak için
kaçırılan ya da satılan zenci kölelerin kendi kültürlerini koruyabilmek için
kullandıkları sosyal bir araç olan blues , seslerini duyurabildikleri her yerde
çalınan bir müzik türü halini almıştır.1865 senesinde köleliğin kaldırılması ile
bu Afrika kökenli tınılar yankı bulup bir anda tüm dünyayı saran çılgınlığın
başını oluşturmuştur.
ROCK’N ROLL MÜZİĞE VERİLEN İLK İSİM : Rhthym &blues
İkinci dünya savaşı sırasında ortaya çıkan birtakım
hobo’lar başka bir deyişle gezgin blues yapan ozanlar-ki birçoğu siyahtı-
elektro gitar kullanmaya başladıklarında rhthym & blues dediğimiz müziğin
ilk temellerini atmış oldular. Savaş sırasında gerçekleşen kuzey ve uzak batı
göçü bu gezginlerin Chicago hayallerini süslemekteydi. Chicago’ya göç sırasında
daha çok dinlence amaçlı kullandıkları şehir ise Memphis’ti. Memphis gibi
kalabalık bir bölgede müzik aletlerine yenilerini ekleyen gezginler gün
geçtikçe müziklerini geliştirmekle kalmıyor bulundukları ortamın müzik
zevkinide harmanlıyorlardı.Bu noktada Memphis’ten tüm zamanların en büyük müzik
adamı olan Elvis Presley’in çıktığını da ifade etmek doğru olacaktır.
Savaş bittikten sonra ise ekonomik krizin göbeğinde olan ancak zamanı bol olan gençlik eğlenceye, otomobillere ve çılgın partilere sanıldığı gibi meraklı değildi. Savaşın şokunu yeni yeni atlatmaya çalışan gençlerin o dönemdeki popüler ismi ise Frank Sinatra’ydı. Ancak henüz gelişimini tamamlamamış olan müzik endüstrisi gençlerin isteğine cevap veremiyordu. Şimdiki tabirle AB grubu ailelerin beyaz çocukları arasında moda olan siyahların müziği ise yavaş yavaş Frank Sinatra’nın popülaritesinin kaybolmasına neden olmaya başlamıştı. İşte bu müzik rhthym&blues’dur. Sürekli seyahat halinde olan ve blues çalan siyah adamların yani hobo’ların yukarıda anlattığımız biçimde büyük şehirlere yerleşmesi rock’n’roll’un babası sayılan rhthym&blues’un ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerden biridir.
İlk başlarda bu türe prim vermeyen ve her zaman olduğu gibi önyargılı davranan müzik endüstrisi, ekonomik krizin yavaş yavaş sona ermesiyle gençler arasında rhthym&blues’un bir virüs gibi yayılmaya başladığını gördükten sonra birçoklarına göre ırkçılığından ve önyargılarından vazgeçerek beyaz bayrak çeker ve teslim olur. Rhthym&Blues artık sadece barlarda, radyolarda çalınmaz, büyük şirketler bu müzik türüne ait bol bol plak basmaya başlarlar
Savaş bittikten sonra ise ekonomik krizin göbeğinde olan ancak zamanı bol olan gençlik eğlenceye, otomobillere ve çılgın partilere sanıldığı gibi meraklı değildi. Savaşın şokunu yeni yeni atlatmaya çalışan gençlerin o dönemdeki popüler ismi ise Frank Sinatra’ydı. Ancak henüz gelişimini tamamlamamış olan müzik endüstrisi gençlerin isteğine cevap veremiyordu. Şimdiki tabirle AB grubu ailelerin beyaz çocukları arasında moda olan siyahların müziği ise yavaş yavaş Frank Sinatra’nın popülaritesinin kaybolmasına neden olmaya başlamıştı. İşte bu müzik rhthym&blues’dur. Sürekli seyahat halinde olan ve blues çalan siyah adamların yani hobo’ların yukarıda anlattığımız biçimde büyük şehirlere yerleşmesi rock’n’roll’un babası sayılan rhthym&blues’un ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerden biridir.
İlk başlarda bu türe prim vermeyen ve her zaman olduğu gibi önyargılı davranan müzik endüstrisi, ekonomik krizin yavaş yavaş sona ermesiyle gençler arasında rhthym&blues’un bir virüs gibi yayılmaya başladığını gördükten sonra birçoklarına göre ırkçılığından ve önyargılarından vazgeçerek beyaz bayrak çeker ve teslim olur. Rhthym&Blues artık sadece barlarda, radyolarda çalınmaz, büyük şirketler bu müzik türüne ait bol bol plak basmaya başlarlar
VE İLK ROCK’N ROLL KELİMESİ !!
Rock’n roll terimi ilk kez Alan Freed
isimli Cleveland’lı bir Dj tarafından, The Dominoes grubunun “Sixty Minute Man”
adlı şarkısında geçen “My baby rocks me with a steady roll” sözlerinin
etkisiyle 1951’de kullanılmıştır. O dönemdeki tüm müzik türleri birbirlerini
etkileyip yeni akımlar oluşturmuştur. Blues beyazlara olan
sitemin üstündeki örtüyü kaldırıp isyana dönüştürmüş, jazz ‘dan
etkilenen blues artık rock‘ı doğurmuştur.
Siyahîlerin blues’da, müzik aleti alamadıkları için beyazların askerlerine ait müzik aletlerini kullandıklarını hatırlatmadan geçmeyelim. İsyanın, en etkili elektro gitarın o sert tınısıyla verildiğini düşünen müzisyenler, blues müziğinde kullanarak rock keşfini yapmışlardır. Bundan sonra sadece siyahîlerin müziği olmaktan çıkıp evrenselleşme yolunda ilerler. O yıllarda gerçekleşen savaşla birlikte hippileri de doğuran savaş karşıtlığı rock müziğine ivme katar.
Siyahîlerin blues’da, müzik aleti alamadıkları için beyazların askerlerine ait müzik aletlerini kullandıklarını hatırlatmadan geçmeyelim. İsyanın, en etkili elektro gitarın o sert tınısıyla verildiğini düşünen müzisyenler, blues müziğinde kullanarak rock keşfini yapmışlardır. Bundan sonra sadece siyahîlerin müziği olmaktan çıkıp evrenselleşme yolunda ilerler. O yıllarda gerçekleşen savaşla birlikte hippileri de doğuran savaş karşıtlığı rock müziğine ivme katar.
1960-1970’lerde Rock’ın gelişimi
Vietnam‘daki savaşa dâhil olan ABD’nin
kaybettiği asker sayısı ülkede büyük tepkilere yol açtı. ABD‘de savaş
karşıtlığına, dünyada ise ABD emperyalizmi karşıtlığına giden bir dönem
başladı. Tam bu noktada rock müzik artık sözlerini nereden besleyeceğini
bulmuştu. Savaş karşıtlığı rock müziğin kısa sürede dünyaya yayılmasını
sağladı. İşte bu nedenle 1960-70'ler rock tarihi açısından çok çeşitli ve
önemli grupları içinde barındırmıştır. The Beatles, The Animals, The Doors, The
Rolling Stones, The Who gibi gruplar hep bu tarihlerde çıkmışlardır. 65-70
arasında kurulan Pink Floyd, Deep Purple, Led Zeppelin, Yes gibi gruplar da
artık mega rock gruplarıdır. Bu gruplar sayesinde rock, hiç olmadığı kadar
popüler olup, ciddiye alınmaya başlanmıştır. Rock müzisyenleri kendilerini
klasik müzik icracıları gibi görmeleri de bu döneme rastlar. O zamanların en
ateşli tartışması rock'ın bir sanat müziği olup olmadığıdır. 70'lerin ikinci
yarısına gelindiğinde rock artık plak satışları ve konser gelirleriyle müzik
endüstrisinin en iyi geçim kaynağını oluşturmaktadır. Bu mega rock grupları ne
yaparsa yapsın sattığından dolayı plak şirketleri yenilere hiç şans tanımamakta
veya tanısalar bile müziklerini onlar gibi yapma şartı koymuşlardır.Devrimsel
hareketlerde görülmüştür: Pink Floyd’un 'Another Brick In The
Wall’ şarkısı eğitim sistemine getirdiği eleştiriyle sadece rock müzik için
değil dünya için bir devrim niteliği oluşturmuştur.
SERT MÜZİĞİN DOĞUŞU
İlk Heavy Metal grubu
olarak Kinks gösterilmektedir.
Ve ilk Heavy Metal şarkıları olarak bu
grubun "You Really Got Me" ve Who'nun "My Generation"
şarkılarını gösterirler. 1964 tarihinde yapılmış olan bu parçaları günümüz
Heavy Metal parçaları ile kıyasladığımızda pekte Heavy Metal’e benzetilemeyen bu
şarkılar eğer otoriteler tarafından onaylanıyorsa diyebiliriz ki Heavy metal
1964 yılında doğmuştur.
Müzikal kariyerini hala sağlam bir
şekilde sürdüren Alice Cooper -Gerçek adıyla Vincent Fournier-, henüz lise
çağlarında iken kurduğu grubu The Spiders ile ilk Heavy Metal ruhunu yaşayan
kişi unvanını alır. Aslına bakacak olursak Alice Cooper'ın da modern anlamdaki
yani günümüzdeki tarza yakın bir şekilde Metal müzik yapmaya başlaması 1971
tarihine ve bu tarihteki klasiği olan "Love It To Death" e dayanır.
1966 yılı itibarıyla lirikler ve müzikal olarak sertliğini artıran Rock müzik, kökeni olan Rock n'Roll ve Blues'dan ayrılıp uç nokta tabir edeceğimiz bir yere ulaşmış ve "Hard Rock" terimi ilk defa bu yıllarda duyulmaya başlanmıştır.
1966 yılı itibarıyla lirikler ve müzikal olarak sertliğini artıran Rock müzik, kökeni olan Rock n'Roll ve Blues'dan ayrılıp uç nokta tabir edeceğimiz bir yere ulaşmış ve "Hard Rock" terimi ilk defa bu yıllarda duyulmaya başlanmıştır.
1965-1970�li yıllarda müzikal olarak Hard Rock olarak nitelendirilen gruplar da doğmaya başlamıştır. Golden Earring, Cream, Jimi Hendrix Experience, Led Zeppelin, Vanilla Fudge, Iron Butterfly, Steppenwolf, Blue Cheer, MC5, Deep Purple, Grand Funk Railroad, Free, Uriah Heep, Mountain, Humble Pie, Bloodrock, Black Widow, Cactus ve Black Sabbath bu türün öncülerindendir. Heavy Metal sözcüğü ise ilk kez Steppenwolf'un ünlü parçası "Born To Be Wild"da, "heavy metal thunder" tamlamasıyla kullanılmıştır.
Cream ve Jimi Hendrix Experience, Heavy Metal'in ticari anlamda doğmasını sağlayan ve dünyaya tanınmasında büyük rol oynayan ilk gruplardır. "Sunshine Of Your Love" ve "White Room"da Eric Clapton�ın çaldığı gitarlar ile Cream, beklide onlardan onlarca yıl sonra kurulacak olan Heavy Metal gruplarına ilham kaynağı olmuştur. Jimi Hendrix’in bu dönemlerde söylediği bir lafa dikkat çekmek istiyorum "İnsanlar salamura gibi üst üste yığılmışlardı. Onları harekete geçirmek için gürültülü müzik yapmaya karar verdim". Sanırım bu laf Heavy Metal�in temel içeriğini anlatmaktadır.
ABD'de Bad Company ve UFO�nun başını çektiği gruplar fırtına öncesi Heavy Metal'in temel taşlarını oluştururken, asıl fırtınayı koparacak olan gruplar o dönemlerde İngiltere'de kurulma aşamasındaydı. Deep Purple klasik müziği anımsatan tarzda ilk albümünü yayınlarken, daha depresif sözleriyle dikkat çeken Led Zeppelin Hard Rock ile Heavy Metal arasındaki o çok ince olan çizgide durmaktadır. Ama unutulmaz bir grup vardır ki fırtınanın asıl sahibi onlar olacaktır: Black Sabbath. Benim kendi görüşümce 70'li yılların ilk yarısında Hard Rock / Heavy Metal tarzı müziğin kralları olarak nitelendirilen bu üç İngiliz grubuna her daim saygı duyulması ve gerçekten öncü olduklarının unutulmaması gerekmektedir.
Deep Purple, Rock müzik dünyasında o ana kadar görülmemiş liriklerle birlikte şu an bile birçok gruba ilham kaynağı olan müzikal teknikler getirmiştir. Tabiî ki bunda bir klasik müzik fanı olan Jon Lord ile gerçek anlamda gitar üstadı ve virtüöz olan Ritchie Blackmore'un payı hafife alınmayacak kadar büyüktür; tabii ki bir de efsanevi sesiyle şarkıları yorumlayan Ian Gillan'ı unutmamak lazım sanırım. Progressive Rock müziğe örnek teşkil ilk üç albümünün ardından bir de Londra Senfoni Orkestrası ile klasik müzik konseri veren ve bunu ölümsüzleştirip albüm formatına sokan grup, Blackmore ve gruba sonradan dâhil olan Gillan�ın baskılarıyla daha sert tonlara geçiş yapar ve efsanelerden biri olan "In Rock" 1970'de yayınlanır.
Bunun ardından çıkartılan "Fireball" ve "Machine Head" gruba Hard Rock kraliyetinin kapılarını ardına kadar açacaktır. Efsanevi "Child In Time" ve hala yeri birçoğumuz için çok farklı olan "Smoke On The Water" grubu tartışmasız bir şekilde efsane yapmıştır.
Led Zeppelin müzikal olarak Deep Purple ile karşılaştırılırsa biraz daha sert kalmaktadır. Led Zeppelin�de klasik müzik havası yoktur. Zeppelin'in kullandığı gitar soloları daha agresiftir ve beklenmedik şekillerde sona erer. Davul diğer gruplara göre daha ön plandadır. Lirikler çok daha serttir ve daha çok toplumsal ve dini olarak yasaklanan konularla ilgilidir. Led Zeppelin oluşturduğu bu tarz ile Heavy Metal'e satanik damgası vurulmasına yol açacak ilk gruptur.
Daha sonra çıkacak olan bazı yalan ya da doğru haberlerde grubun başarı için ruhlarını şeytana sattığı, birçok şarkı sözlerinde ise gizliden şeytanı ve satanizmi öven sözler olduğu söylenecektir. Belki de biraz da bunun yaratmış olduğu gizemli hava sayesinde grup hatırı sayılır bir fan kitlesine oluşmuştur.
Led Zeppelin "Tüm zamanların en çok bilinen Heavy Metal grubu" ünvanını da almıştır. Bunda günümüzde bile Rock müzik programlarının en çok istek alan parçalarından biri olan "Stairway To Heaven"ın da etkisi büyüktür. Daha sonraki dönemlerdeki eserlerinden "Kashmir"i unutmamak gerekir.
Ve geldik Black Sabbath�a. Şu anda bile dönüp baktığınızda ve günümüz teknolojisine göre değerlendirildiğinde Deep Purple ve Led Zeppelin'e ancak Hard Rock grubu diyebilirken, Black Sabbath hala tartışmasız bir şekilde Heavy Metal'dir. Bundan dolayıdır ki grubun Heavy Metal tarihindeki yeri tartışılamaz. Çok yoğun, karanlık ve uğursuzluk kokan müzikal yapısı ve tabii ki gitar tonları ile yepyeni bir tarz getirirler Rock müzik tarihine. Klasikler arasında gösterilen "N.I.B.", "Paranoid" ve "Children of the Grave" ile Heavy Metal'in gelişiminde büyük rol oynarlar.
Yıllar sonra kurulacak olan Heavy Metal grupları müziğe bakış açılarını, gençlik dönemlerinde dinledikleri Black Sabbath�ın klasikleriyle yönlendireceklerdir. Objektif bir şekilde baktığınız zaman Black Sabbath öyle büyük bir gruptur ki saf Heavy Metal'in, yetmişli yılların sonunda patlama yapan Punk/Metal tarzının, seksenli yılların sonu doksanlı yılların başında Seattle'da patlama yapmış olan Grunge'ın ve Kuzey Avrupa ülkelerinde özellikle Norveç�te fırtına estiren satanik söylemli Black Metal'in temelinde durmaktadır.
Satanizm'i Heavy Metal'e Led Zeppelin'in soktuğu bütün otoritelerce kabul edilse de bu karanlık öğeyi en iyi kullanan grup Black Sabbath olur. Kostümlerinden sahne setuplarına, liriklerinden albüm kapaklarına kadar her konuda şeytansı figürler kokmaktadır grup. Doğal olarak grubu, aileler büyük bir tepki ile karşıladılar. Günümüzde dahi süre gelen ailelerin Metal müzik düşmanlığının temelleri Ozzy'nin sayesinde atılır.
Yetmişli yılların ortasında, yedi yeni grup sahneye çıkar bu grupların farklı yönlere doğru yönelmesi ile bir Heavy Metal yelpazesi oluşmaya başlar. Judas Priest, Heavy Metal tarihinde ilk çift solo gitarist kullanan gruptur. Aerosmith ise blues köklerine geri dönmesiyle birlikte seks ve uyuşturucuyu Heavy Metal�e net bir şekilde sokar. Thin Lizzy ise eğlenceli bir tarzın öncüsüdür. "Bohemian Rhapsody" efsanesinin yaratıcısı olan Queen ise adına uygun bir şekilde daha asildir.
Kiss, Alice Cooper'ın makyajını ve sahnesini biraz daha ileriye götürerek Glam Rock'ın temellerini atar. Blue Oyster Cult ise 60'ların basit söz ve ritmlerini Heavy Metal'e katan gruptur. AC/DC ise ise Heavy Metal'in temel taşlarından bir olan saldırganlığı müziğe empoze etmiştir.
Bu dönemlerde ortaya çıkan birçok grup, Heavy Metal devi olmuştur ve bu sahnede yerlerini sağlama almıştır. Lakin Metal dışı olarak sınıflandırılan bazı Rock toplulukları da bu tarzdan nasibini alarak müzikal olarak Heavy Metal unsurlarını benimsemişlerdir. Bu grupların en önde gelenleri olarak Physicodelic Rock tarzının öncüsü Pink Floyd'u, yine Progressive Rock gruplarından Genesis, Jethro Tull, Yes ve King Crimson'ı sayabiliriz. Hatta Jethro Tull, 80'li yıllarda oldukça sert parçalar yaparak Grammy ödülleri kapsamında 1989'da ilk kez verilen Heavy Metal Grubu ödülünü de kazanacaktır.
Yazıktır ki yetmişli yılların sonlarıyla birlikte Klasik Heavy Metal ruhununda sonu gelmiştir. Aerosmith, Thin Lizzy ve Black Sabbath, gruplarının üyeleri uyuşturucu sorunlarına yenik düşmüştür. Ayrıca Kiss, işi tam anlamıyla ticarete dökmüş ve ruhunu maalesef kaybetmiştir. Deep Purple ise sık sık yapılan eleman değişiklikleriyle kendi kendini bitirirken, baterist John Bonham'ın hayatını kaybetmesi Led Zeppelin efsanesinin de sonu olmuştur. Bu dönemlerde Judas Priest ve Queen, tarihlerinin en sönük albümlerini yapmışlardır. Metal ölüm döşeğindedir fakat ruhunu kaybetmemiş olan gruplar bu bayrağı taşımaya devam ederler.
Küçük bir okul çocuğu gibi giyinen Angus Young'un farklı gitar tarzı ve Bon Scott'ın sanki cehennemden gelen çığlıkları AC/DC'yi Metal'in yeni ilahı haline getirmiştir. Bununla birlikte ilk gitar kahramanlarından Ted Nugent'in adı sıkça duyulmaya başlanmıştır. Deep Purple'dan ayrıldıktan sonra Ritchie Blackmore da istediği gibi ve daha sert müzik yaptığı yeni grubu Rainbow'da tüm zamanların gelmiş geçmiş en iyi Metal vocallerinden Ronnie James Dio ile çalışma şansı bulduğu iki albüm ile efsaneleşmiştir: "Rainbow Rising" ve "Long Live Rock n'Roll". Bu iki albüm aynı zamanda başka bir ilke imza atmıştır. Bu albümler sayesinde Heavy Metal dünyası, mitoloji ve eski efsaneler ile tanışmıştır.
Dio, daha sonra kendi grubuyla bu epik tarza çok fazla yer verecek, seksenlerin sonuyla ortaya çıkan Power Metal de, Dio'nun destanlardan, kutsal savaşlardan, şövalye ve kahramanlardan bahseden bu tarzını temel alacaktır
JIMI HENDRİX :
İnsanlar salamura gibi üst
üste yığılmışlardı. Onları harekete geçirmek için gürültülü müzik yapmaya karar
verdim"……….